Atik Valide Camii'nde bir fincan mola
Taze çekilmiş kokusu Yemen’den gelen mis gibi Türk kahvenizi cezveyle buluşturup ocağın altını da hafifçe ateşlediyseniz, kahveniz ağır ağır pişedursun siz en nadide fincanınızı alın ve pişen kahvenizin köpüğünü taşırmadan fincanınıza doldurup köşenize çekilin. Önce kahvenin odanızda yaydığı enfes kokuyu içinize çekin sonra bir yudum kahvenizden alın ve Koca Sinan’ın son eseri olan Atik Valide Camii’ni gezerken bizlere eşlik edin.
Osmanlı’nın hanım sultanlarının sanata,mimariye, hayır ve hasenâta ne kadar ehemmiyet gösterdiklerini geride bıraktıkları isimleriyle anılan eserlerle ve tarihi kayıtlarla görebilmekteyiz.
II.Selim’in pek kıymetli zevcesi Nurbanu Sultan; aklı, feraseti, letafeti ve güzel ahlakıyla tanınan, sevilen müstesna sultanlarımızdandır. Dünya’ya getirdiği oğlu III. Murat’ın, babasının vefatından sonra tahta geçip padişah olmasıyla Valide ünvanını alarak ‘Valide Afife Nurbanu Sultan’ olarak tarihte ilk ‘valide’ ünvanını alan hanım sultan olarak yerini alır.
Rivayete göre, Nurbanu Sultan cami yaptırma arzusu içerisine girmiştir fakat bu camiyi nereye yaptıracağına bir türlü karar vermezken, bir gece rüyasında evliya bir zâtın kendisine; “Beşiktaş’tan yaşmağını at, rüzgar yaşmağı nereye sürükler ve bırakırsa camiini oraya yaptır” telkini üzerine Nurbanu Sultan rüyasında söylenilenleri yapmış ve Beşiktaş’tan bıraktığı yaşmağı Üsküdar’da denize hakim tenha bir tepe üzerine konmuştur. Bunun üzerine II. Selim kıymetli zevcesi adına cami yaptırma emrini verir ve bu görevi , muhteşem Selimiye Camii’nin mimarına emanet ederken, Mimar Sinan’ı da şu sözlerle över:
“Kıdvetül-emacit bel-ekârim Sinan zîde mecduhu. “
“Şereflilerin ve neciplerin tâbi olup boyun eğdikleri Sinan’ın şanı artsın. “
Koca Sinan tabii ki bu övgüyü boşa çıkarmaz ve göreceği son padişah olan III. Murat’ın saltanatı sırasında kısa bir süre içerisinde 1570’te külliyenin inşasına başlar. Sinan, camiinin tamamlanmasına şahit olur fakat külliye tamamlanmadan vefat eder. Sinan’ın yarım kalan külliyesini Mimar Davud Paşa tamamlar ve günümüze kadar birçok tahribata uğramasına rağmen hala dimdik ayakta durmayı başarır. Çoğu Üsküdarlının dahi bilmediği Anadolu yakasının en büyük külliyesi olan Atik Valide saklı bir cennet gibidir. Cami, medrese, tekke, aşevi, tabhane, darüşşifa, kervansaray, darülkurra, darülhadis, sıbyan mektebi ve hamamdan oluşan oldukça geniş bir yapıya sahiptir. Zaman içerisinde yüksek bir tepede bulunması ve soğukluğu sebebiyle tımarhane olarak da kullanılan bölümleri olmuştur.
Bir çok şaire, fikir adamına, seyyaha, ressama konu olan bu uhrevi camiye kapısından girelim yavaşça.
Kapıda ‘D’ şeklinde eğimli kalın zincir karşılar bizi peki bu koca kalın zincirin kapının üzerinde durmasının mâhiyeti ne olabilir?
“Girdim ilim meclisine, eyledim
kıldım talep, dediler ilim geride,
illa edep illa edep.”
Yunus Emre’nin de söylediği gibi, atalarımız edebi her şeyden önce tutmuşlardır. Padişah da olsa âvam da, boyun eğerek girmişlerdir Allah’ın huzuruna. İşte bu yüzden camiye girerken, nefisler zincirlenir boyun bükülür.
Kapıdan girince eğilen başınızı kaldırıp görkemli camiye baktığınızda Sinan’ın muhteşem eserine hayranlıkla bakmaktan gözlerinizi alamazsınız. Caminin iki narin minaresinde köşeli ve süslü bir şerefe vardır. Parmakları beyaz mermerden oyularak dantel gibi işlenmiş olan şadırvan ve caminin inşa tarihinden kalma koca çınar sizleri karşılar. Ezanı beklemek için ne hoş durak yeridir.
Dış kısmı sade, süsleme yok denecek kadar az olmasına rağmen, caminin iç mekanında oldukça zengin bir tezyinat vardır.
Cami; içerisine girdiğinizde içinizi sıcacık manevi atmosferiyle ısıtır. Ve şöyle bir camiyi gözlerinizle süzdüğünüz zaman hiç şüphesiz mihrap çıkıntısının sağından başlayıp solunda biten lacivert zemin üzerine beyaz celi sülüs hat ile yazılmış olan “Ayetü’l Kürsi, en görkemli yazısıdır. Camiye, Osman Hamdi Bey’in meşhur eserinde resmettiği gözle bakmaya çalışmak insana ayrı bir estetik haz duygusu verir.
İznik çinilerinin, işlemelerinin en mükemmel örnekleriyle doludur cami. Dörtyüz küsür yıllık çini kitabeler çeşitli zamanlardaki restorasyonlar sırasında tahribat görerek ya da işin ehli olmayanların eline teslim edilerek birçok zarara uğramasına rağmen günümüze kadar ulaşmayı başarabilmiştir.
Hâkim bir tepede zarif bir inci gibi saklı kalan, külliyeyi bize kazandıran Afife Nurbanu Sultan’ı rahmetle, minnetle yad ediyoruz.
“İnsan ne kadar çok cami görmüş olursa olsun, Atik Valide’yi ziyaret etmenin duygusu gene de benzersizdir” der, Murat Belge.
Biz de bu benzersiz duyguyu sizlere de tattırabilmek adına kahvenize eşlik ettik. Bir hoş sadâ bırakabildik ise ne mutlu.
Kahveniz telvesine ulaşmışken Yahya Kemal’in Ziyâret adlı şiiri ile yazımızı sonlandıralım.
Yine birlikte, bu mevsimde, Atik- Vâlde’deyiz
Yine birlikte, bu mevsimde, gezip sevmedeyiz
Bu çınarla siyah servilerin gölgesini;
Bu şadırvanda suyun sanki ledünni sesini.
Eski mîmâr’a nasıl rahmet okunmaz burada?
Suyu cennetten akıtmış bu güzel manzarada;
Bu dıvârlarda, saatlerce temâşâya değer,
Çini’den solmayacak bahçeler açmış yer yer;
Mânevî râhata bir çerçeve yapmış ki gören,
Başka bir âlemi görmekle geçer kendinden
Bu ziyarette vakit geçti, güneş battı yazık!
Haz ve duyguyla Atik Vâlde’de bir gün yaşadık.